DÜŞÜNCE VE ANLAM

Bugüne ışık tutan düşüncelerin birçoğu geçmişte karanlığa hapsolmuş zihinlerin tutsaklığından kurtulamamıştır.

İflah olmaz bir pesimist, umutsuz bir melankolik “Edgar Allan Poe”. Amerikan Gothic Edebiyatı’nın babası, Romantizmin en önemli yazarlarından birisi ve korkunun inkâr edilemez efendisi. Tüm bunlar gerçek olsa da kendi döneminde pek çok yayımcı Poe’nun eserlerini okunamaz hatta tabiri caizse “iğrenç” bulmuş, hayattayken de sık sık küçük düşürülmüş ve yanlış anlaşılmıştır. Ama pek çok kişinin aksine o yazım biçimini asla değiştirmemiş kendi ifade biçimini korumuştur. Poe Avrupa’da kendi anavatanında olduğundan daha fazla yayılmış ve daha çok okur kazanmıştır. Fakat bu dönemlere gelinceye kadar çok zor günler geçirmiş hatta pek çok yapıtını tek kuruş kazanamadan yayımlamak zorunda kalmıştır. Bugün bile ölümü üzerine teoriler devam etmekte olan Poe 1849 da vefat ettiğinde ise cenazesinde yalnızca dört kişi bulunuyordu.

..“ Dedi kuzgun bir daha asla..” Edgar Allan Poe Mezar Taşının Üzerinden

Marquis de Sade ise bu benzeri kaderi paylaşan bir diğer yazar. Fransız aristokratı olan “Sade” uçsuz bucaksız hayal gücüyle özellikle kendi döneminde hazmedilmesi zor yazılar yazdı. Kuşkusuz büyük bir filozof olan “Sade” ahlaki düzenin dışında insanın kendi duyguları içerisindeki gerçeği aradı. Yazılarında dürüst olarak o zamanın toplumunda olan herkesin bildiği ama kimsenin konuşmadığı her türlü eğilim ve sapkınlığı söylemeyi başarabilmiş, aynı zamanda dönemini doğru yorumlamayı başarmış ve yanlış anlaşılmış bir diğer edebiyatçıdır. Bu yüzden yaşamını 29 yıl hapishane ve 13 yıl akıl hastanesinde olmak üzere kapalı kalarak geçiren “Sade” yazılarının ise çoğunu tutuklu olduğu dönemde yazmıştır. Bir düşünce insanına verilebilecek en komik ceza olarak kâğıt ve kalemden yoksun bırakılan “Sade” 1814 de vefat etti.

..”Beni bedensel, günaha ilişkin dayanılmaz bir perhize mahkum ederek mükemmel bir iş yaptığınızı düşündünüz, ama yanıldınız, beynimi coşturdunuz, bana can vermek zorunda kalacağım hayaletler yarattırdınız.” Marquis de Sade

Anlatmak istediğim bir diğer yazar, aslında yazarlıktan çok bir deha “Fyodor Dostoyevski” . 11 Kasım 1821 Moskova doğumlu Rus roman yazarı çocukluğunu sarhoş bir baba ve hasta annesi arasında geçirmiştir. İlk eseri “ İnsancıkları” 1846 yılında yayımlayan Dostoyevski kumar bağımlısı ve sara nöbetleri geçiren bir hastaydı. Kumar bağımlılığı yüzünden birçok kez maddi dara düşen yazar İnsancıklardan sonra yazdığı kitaplarda beklediği başarıya ulaşamayınca umudu kırıldı. Hayatının belli dönemlerinde bu iniş çıkışlarla baş başa kalacak olan Dostoyevski 1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. Ölüm cezasına çarptırılan yazar kurşuna dizilmek üzereyken çıkan af kararı ile kurtuldu. İdam cezası dört yıl kürek ve altı yıl adî hapis cezasına dönüştürüldü “ Suç ve Ceza” adlı eserinin alt yapısı ve kavramları tam da bu olaya denk gelmektedir. İnsancıklar adlı kitabıyla övgüler alan ve geleceğin en iyi yazarları arasında sayılan Dostoyevski yine aynı yılda “Öteki” adlı eserini yayımladı. Daha önceki eserini öven eleştirmenler bu sefer tam tersine eseri beğenmediler, romanı sıkıcı bulup alay ettiler. 1847 de Ev sahibesi isimli romanı da beklediğinin aksine olumsuz eleştiriler alan yazar ruhsal çöküntüye düştü ve hasta oldu. Diğer yazarlarda olduğu gibi anayurdunda okunma oranı az olan Dostoyevski karşılaştıklarına rağmen yazarlığı asla bırakmadı. Bu davranışıyla tüm dünyaya ışık tutan suç ve ceza, yeraltından notlar, karamazof kardeşler gibi eserleri yayımladı. 1881 yılının Ocak ayında ciğer kanaması geçirerek yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü.

“Buluşlar, gerçekleştirenler, dahiler alanlarıyla ilgili çalışmalarının ilk yıllarında -çoğu kez son yıllarında da- toplum tarafından hep birer salak olarak görülmüşlerdir.” 1868 Fyodor Dostoyevski Budala adlı eserinden

Tüm servetini köylülere bağışlayan, hayatın nasıl bir şey olduğunu anlama çalışan bu sebeple ailesiyle arası açılan, doğruyu ararken dini bir buhran geçirdiği düşünülerek anlaşılamamış “Lev Tolstoy”..

Kendi dönemine göre cesaret isteyen şeyleri yazabilmiş, rivayete göre de üslubundan ötürü yazdıklarının kalıcı olmayacağını bu yüzden ölümünden sonra eşine dostuna kendisi hakkında okuyabilecekleri bir şey bırakmak için “Denemeler” adlı eseri kaleme almış, her büyük sanatçı gibi değeri öldükten sonra anlaşılmış olan “Montaigne”..

Şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılanan eserleri yasaklanan ülkesinden gitmek zorunda kalan Bakanlar Kurulu tarafından Türkiye vatandaşlığından çıkarılan yine de ülke sevgisini ve özlemini asla yitirmemiş “Nazım Hikmet”..

Ve daha niceleri…

Şarkı da söylenildiği üzere “Burası dünya her şey zor, düşünmek bile şüphe yok.”

Samet Erkut