DÜŞÜNCENİN FENOMENOLOJİSİ

DüÅŸüncelerimiz kadar yer kaplıyoruz evrende, neyi düÅŸünüyorsak o kadarız iÅŸte. Her düÅŸünceyi gerektiÄŸinde deÄŸiÅŸtirebilecek öte yandan ise farkındalığa eriÅŸebilecek bir bakış açısı ile var olmaya devam etmeliyiz… Yargının olmadığı bakış açısını tatmalı ve bize kazandırmış olduÄŸunu özgürlük tadında devam ettirmeliyiz. Dışsal faktörler ile dönüÅŸen algımızı özgürlüÄŸümüz ile bütün olarak sunmalıyız. Bundan da önemlisi var olan düÅŸünce DNA’mızı çözümleyecek bir ayrıcalığa da sahip olmalıyız. Åžunu bilmeliyiz “yeniden Özgür bir düÅŸünce sarmalı ile yeniden hayata baÅŸlıyor olunmalı” Peki bir femomenolog musunuz? Hayır, ama varlığınızın farkında olduÄŸunuz gerçeÄŸi ise Platon’un “ÅŸey” ler aleminden daha somut bir olgu. “Åžimdi bulunduÄŸunuz noktadan baÅŸlayarak bir seçim yaparsınız ve bu seçimle birlikte aynı zamanda kim olacağınızı da belirlersiniz “ diyor Sartre. Psikolojik yapınız, geçmiÅŸ deneyimleriniz ve çevresel faktörler beÅŸ duyu organınızın beyninize gönderdiÄŸi elektrik dalgaları ile duygu temelinizi oluÅŸturur. Ve de BaÅŸlangıç noktasında yapacağınız her seçimi oluÅŸturan duygu, beraberinde ise duygunun oluÅŸturduÄŸu düÅŸüncenin ne kadar özgür olduÄŸunu bilebilmek baÅŸlangıç için en önemli olandır… SavaÅŸlar ve ahlaki çöküntüler toplumların kabul edilmiÅŸ normlarını bütünüyle terk etmesine yol açabilmektedir. Bunun sebebi ise mevcut normların kendilerine bu felaketleri getirdiÄŸini düÅŸünmeleridir. Burada ki bütünsel vazgeçiÅŸin yaÅŸanmasının en büyük sebebi bütünün hasar görmesidir. Bu bütünsellik bireysellikte de aynı yönelimle ilerlemektedir. Descartes, “ düÅŸünüyorum, öyleyse varım. “ diyerek düÅŸünebilmenin varlığımızın sıfır noktası olduÄŸuna büyük bir parantez açmıştır. Kierkegaard varoluÅŸun düÅŸünceden önce geldiÄŸini söylesede bizim temel noktamız düÅŸüncenin büyüklüÄŸü olacak.

Peki hiç dokunulmamış özümüze ait olan düÅŸünceleri nasıl oluÅŸturacağız? GörüÅŸünüzü bulandıran dikkat dağıtıcı unsurlardan, alışkanlıklardan, kliÅŸe düÅŸüncelerden, ön kabullerden, genel geçer fikirlerden kurtulmak gerek. Tüm bunlardan kurtulabilmek için ise özümüze nesnel  bir bakış açısına ihtiyacımz var.

DüÅŸünce sistemimizi deÄŸiÅŸtirebilme kendimiz için yapacağımız en büyük iyilik olacaktır. Bu deÄŸiÅŸim yadsınamayacak kadar tam karşımızda hatta zihnimizde duruyor. Franz Brentano  zihnimizin her daim nesnelere doÄŸru yönelmiÅŸ durumda olduÄŸunu söyler. Brentano “düÅŸüncelerimiz istisnasız bir biçimde ya bir ÅŸeyi içerir yada bir ÅŸeye iliÅŸkindir” diye yazar. Sevgide bir ÅŸey sevilir, nefrette bir ÅŸeyden nefret edilir. DüÅŸünce dediÄŸimiz ÅŸey bir nehirdir, sürekli akar ve akarkende her geçtiÄŸi yerden kendine bir ÅŸey katar ve bu karışımlar nehirin özünü oluÅŸturur. Bu öz sürekli olarak deÄŸiÅŸkenlik gösteren hareketli öz’dür. Nehir özüne bir ÅŸey katmadan önce sadece akar. Bu akış ta ki nehir kuruyana kadar devam eder ve nehir kuruduÄŸunda içindeki her ÅŸey ile birlikte topraÄŸa karışır. Bu öz sizin doÄŸduÄŸunuz anda oluÅŸur ve sürekli akmaya devam eder ta ki son oksijene kadar. Ä°nsanda nehir gibidir. Bir yönelimsellik içinde olan öz bu akışın içinde sürekli kendine bir ÅŸeyler katar ve biz buna düÅŸünce deriz. DüÅŸüncenin yönelimselliÄŸi kendinden önce duygularla temas haline girer ve buradaki etkileÅŸim bizi düÅŸüncelere yönlendirir ve davranışlar ortaya çıkar. “yeni bir ÅŸey aldığımı düÅŸündüÄŸümde heyecanlıyorum” deriz, ancak bu duyguyu veya buna benzer bir duyguyu daha önce yaÅŸamamış yada çevremizden deneyimlememiÅŸ olsaydık bunu düÅŸünmek ve bunu hissetmek imkansız olurdu. Duygu teması akışın içinde kontrolümüz dışında kalan bir etmendir. O halde düÅŸünce sistemimizi deÄŸiÅŸtirmek için duygu teması ile düÅŸünce arasına girecek bir boÅŸluk bulunmalıdır. Bu boÅŸluk bir çarpışmanın gerçekleÅŸmesine ramak kala olan o ana benzer. Çarpışma kaçınılmazdır ancak çarpışma sonrası yaÅŸanacaklar ve sizin davranışlarınız kontrollüdür. Kontrolsüz davranış dediÄŸimiz her ÅŸey aslında bir kontrolün ürünüdür. Buna “davranışın gizli beslenmesi” diyebiliriz. Duygu,düÅŸünce ve davranış üçgeni kendi içinde uzamsal bir derinlik oluÅŸtururlar. Duygu ile düÅŸünce arasında yaÅŸanan o an bizim davranışlarımızın temelini oluÅŸturan karanlık noktamızdır.

Locke, düÅŸünmeyi ruhun kendi üstü­ne yönelerek kendi iÅŸlemleri hakkında bilgi edinmesi olarak görür. Genel geçer çevrede ise insanlar bunu yapmak yerine diÄŸer insanların bizle ilgili beklenti ve düÅŸüncelerine yönelerek yaÅŸantılarını organize derler. Bu organizasyon kendi düÅŸüncelerinizi üretme kabiliyetinizi köreltir. DüÅŸünce sistemimizi deÄŸiÅŸtirebilmek için arınmış bir sorgulama yapmamız gerek. Yapmaktan keyif aldığınız faaliyetler, hedefleriniz, hayalleriniz gibi yaÅŸantınızı oluÅŸturan tüm bu üretkinliÄŸin altında yatan temel nedene konsantre olmanız gerekmektedir. Sürekli zengin olmayı düÅŸünen kiÅŸi, zengin olduktan sonra elde edeceklerine odaklanır. Neden sürekli zengin olmayı düÅŸündüÄŸümüzü anlamak için ise bizi bu noktaya getiren duygularımıza bir yolculuk yapmamız gerekir. Bunu iki benzer yaÅŸantı üzerinden önümüze koyarak daha iyi anlayabileceÄŸimizi düÅŸünüyorum. GeçmiÅŸi maddi sıkıntılar ile geçirmiÅŸ iki bireyi ele alalım. Bireylerin biri sürekli zengin olmayı düÅŸünürken diÄŸeri sürekli saÄŸlıklı olabilmeyi düÅŸünüyor. Burada ki iki düÅŸünceyi de oluÅŸturan ana çember, yakın sosyolik yapının duygulara yaptığı baskılardır. Zengin olmayı düÅŸünen bireyin yakın akrabalarında insana verilen deÄŸer ve saygı maddiyat üzerinden yapıldığı için bu bireyin duygusal baskı altında kalması zenginlik düÅŸüncesine yönelmesinin nedenidir. DiÄŸer bireyin yakın sosyolojik çevresinde “deÄŸerli insan” olmanın ÅŸartlarını saÄŸlayan ölçüm sisteminin temelinde maddiyat olmaması nedeniyle düÅŸüncesinin farklı olduÄŸunu görebiliyoruz. Bu duygu ve düÅŸünce sisteminin arasındaki boÅŸluÄŸu fark edip buraya giremediÄŸimiz içinde dışsal faktörlerin baskılamasıyla oluÅŸan düÅŸüncelerin kendimize ait olduÄŸunu inanıyoruz. DüÅŸüncelerini gerçekleÅŸtirdiÄŸi halde mutlu olamayan ve “ bu kadar uÄŸraÅŸ bunun için miydi? “ diyen, hala içinde kocaman bir boÅŸluk hissetmeye devam eden insanları özüne ait olmayan düÅŸüncelere kapılarak tüm yaÅŸantısını bunu peÅŸinde heba etmesidir. Bugün ise yapmamız gereken en önemli ÅŸey en çok düÅŸündüÄŸümüz konuları bu örneklemde ki gibi deÄŸerlendirmek.

Ve iÅŸte duygu ile düÅŸünce arasındaki o karanlık boÅŸluÄŸa bu yüksek farkındalık penceresinden bakarak öz düÅŸünceleriniz için ilk adım atabilirsiniz.

Murat Öztürk