ÖLÜMSÜZ SANATI
İnsanoğlunun varoluşuyla başlayan, onu edinme uğruna yüzyıllardır mücadele verdiği, düşündüğü, ulaşmaya çalıştığı şey, ölümsüzlük. Mümkün müdür veyahut mümkün kılınabilir mi? Bu konuda bugün hala kesin bir şey söylebilmek zor fakat tartışması süren birçok fikir var. Bazı bilim adamları ölümsüzlüğün mümkün olduğunu, sadece gerçekleştirecek yeterliliğe sahip olmadığımızı söylerken bazıları böyle bir şeyin asla imkân dâhilinde olamayacağını iddia ediyor.
İnsanlığın geçmişinde bakıldığında ise bu uğraşısı ile ilgili bilgi edinebilmek mümkün. Lokman Hekim’in ölümsüzlüğün sırrını bulması, bengi su, abı hayat suyu gibi içilince ölümsüz olunacağına inanılan efsaneviler, simyacıların en üst seviyede ulaşabileceği ölümsüzlük iksirleri ve konuyla ilgili mitolojik hikâyeler. Hikâyenin bugün ki devamı niteliğinde ise, gelişen teknoloji ile insanların bedenlerini dondurmak.
Fakat bunların sadece bulma umudu ile uğraşılan yanlarımı var. Hayır, tabiki fazlası var. Birçok insan ölümsüzlüğün aslında şu anda var olduğuna inanıyor. Evet, reenkarnasyondan bahsediyorum. Ruh göçü olarak da bilinen bu kavram, ruhun ölmediğini, sürekli olarak tekrar bedenlendiği inanışı.
Her ne kadar bilimsel olmasa da insanın bulduğu başka bir çözüm yolu daha var. Tam kendisi olmasa bile ölümsüzlük kavramı ile aynı düzlem üzerinde ve pratikte daha fazla kullanılan bir çözüm. Ölümsüz olmak için insanların zihinlerinde kalıcı eserler bırakmak.
Yazarın çokça bilinen eserleri, bir müzisyenin bestesi veyahut ressamın geriye bıraktığı bir tablo, mühendisin önemli bir icadı vb. şekilde bu ve buna benzer örnekler çoğaltılabilir. Peki her ardında bu denli eser bırakan ölümsüzleşebilmiş midir? Ya da başka bir soruyla her biri eşit yer edinebilir mi?
Yanıt hayır gibi gözüküyor. Da Vinci “Mona Lisa” ile bunu başarmış gibi duruyor. Bir çoğumuz bu eseri tanırız. Veyahut çok bilinen müzik gruplarından Beatles. Değerli bir çok eser bırakmış Tolstoy, Dostoyevski de başarmış gibi duruyor. Peki ya Nicolas Conte? Hiç birinize tanıdık gelmedi değil mi? Hâlbuki pratikte ve yaşamda edindiği yer olarak az önce saydıklarımız kadar iyi bilinmesi gerekirdi. Nicolas Conte, kurşunkalemin patentinin sahibi, ona bugün bildiğimiz şeklini veren fransız kimyacı ve mucit. Eğer bulunan bu çözüm buluşu, icadı, eseri, yapıtı ile gelecekte iz bırakmaksa Conte diğerlerinden aşağıda kalır bir şey bırakmadı geriye. Belki ben yüzeysel kaldım, bir çok farklı açıdan daha bakmak gerekirdi soruya, ihtimal durduğum nokta doğrudur kim bilir!
Belki de bulunan çözüm mantıksızlıktır. Ölümlü bir insanın kendinden sonra gelecek bir başka ölümlüye ölümsüzlüğünü emanet etmek.
Samet Erkut