SANA AİT HAYALLER KUR

Kimi insanların yaşamları hedef ispat döngüsü üzerine kuruludur. Bu tür insanların en temelindeki sorun hedef olarak koydukları şeylerin kendilerine ait olduklarını düşünmeleridir. Hayallerini dahi kendilerinden sanarlar. 

İspatlama ihtiyacı aslında bu hedefin veya hayalin kendisine ait olmadığının en temel kanıtıdır. Çünkü ispat denilen şey tek kişilik değildir. Muhakkak karşınızda bir dost veya düşman olması gerekmektedir. Bir etkileşim içermenin ta kendisidir. Çekirdek aileniz, yakın akrabalarınız ve sosyal çevreniz tüm bu etkileşimin bir parçasıdır. Bütün bu parçalar sizin hayallerinizin ve hedeflerinizin dna’sını oluşturur. Atalarımızdan bize ulaşan ve bizden de sonra ki nesillerimize ulaşacak genlerimiz esasen bir etkileşim ürünüdür. Bu genler ile birlikte bazı kalıtsal hastalıklara da sahip olabiliyoruz.  Hayallerimizin genlerimiz gibi bir birikim ve etkileşimle oluşup oluşmadığını ve hastalıklı olup olmadıklarını biliyor muyuz? Çocuklara “büyüyünce ne olmak istersin?” diye sorduğunuzda çocukların çoğunluğu genelde doktor olmak istediklerini söyler. İlkokul çağında ki bir çocuğun doktorluk konusunda bilgi seviyesini dikkate alacak olursak bu isteğin aileden geldiğini söyleyebiliriz. Ancak bizim için çok daha kritik olan farklı bir açı var o da etkileşim yönü. Doktor olmak konusunda çok istekli olan ve tüm hayalini bunun üzerine kuran bir çocuk için artık yaşam kocaman bir risk olmuştur. Karakteri artık bu hayal çerçevesinde şekillenmeye başlayan ve büyüyen bir çocuğun etkileşim yönü çok önemlidir. Şayet aile çocuğa doktorluk haricinde diğer mesleklerin önemsiz veya değersiz olduğu algısını oluşturmuş ise artık çocuk için zor bir yaşam onu bekliyor demektir. Neden mi? Çünkü çocuk “ispatlamak” dediğimiz bu yıkıcı duygunun içinde kendi olmaktan çıkacaktır. Tüm hayali aslında doktor olmak değil kendisini ailesine ispatlamak olacaktır. Bunu başarabilmek içinde her şeyi göze alacaktır. Bu hayal dışında olabilecek hiçbir şey onu mutlu etmeyecek ve sadece buna ulaştığında mutlu olabileceğini inanacaktır.

Bir danışanım için en önemli şey makam sahibi ve saygı gören bir insan olmaktı. Bunun temel nedeni ilk başta yüksek egosu gibi görünse de aslında altında yatan gerçek bambaşkaydı. Danışanım akademik kariyer yapmak için önce üniversitede ki dört yılını sadece ders çalışıp kendini çevreye kapatarak geçirdi ve sonrasında da öğretim görevlisi olabilmek için bir yıl boyunca köyde kalıp ders çalıştı. Aslında buraya kadar çok ilginç veya hatalı bir süreç yok. Hedeflerinize ulaşmak için bazen fedakârlık yapmamız gereken noktalar tabii ki olacaktır. Ancak her şey burada başlıyor. Danışanım bu emeklerden sonra istediği hedefe ulaşamamıştı. Bu durum kendisinde uzun süre devam eden bir bunalıma yol açtı. Onun için her şey bitmişti. Yapacak olduğu hiçbir iş onun gözünde değerli ve önemli değildi. Şu anda çalıştığı işte keza öyleydi. Ne var ki kurduğu hayal ona ait değildi ancak yaşanılan hayal kırıklığı ve bunalımla geçen yıllar en önemlisi de değersizlik hissi ona aitti. Ailesi için en önemli şey iyi bir meslek sahibi olmak ve olabiliyorsa da devlet kademesinde iyi bir noktada olmaktı. Bu bakış açısının etkisi onda bu şekilde bir hayale sebep olmuştu. Bugün bile bunun kendisine ait olduğunu düşünüyor ve olduğu işte yükselmek isterken de eski kurduğu sisteme göre hareket ediyor. Kendisini güncelleyemiyor ve ayak uyduramıyor ve tabii ki de başkalarının hayalleri ile mutsuz bir yaşam süremeye devam ediyor.Bugün kariyer sahibi olan bir arkadaşımın kendi farkındalığını paylaşmak isterim. Kurumsal bir şirkette yönetici olarak çalışan arkadaşımın şu an en büyük hayali zengin, kabul görmüş bir birey olmak. Bunun nedenini öncesinde yaşadığı fakirliğe bağlayıp rahat bir hayat sürmek olduğunu söylerdi. Ancak bir gün kendi ile yaptığı yüzleşme onu hiç tahmin etmediği ancak çok iyi bildiği çocukluğuna götürdü. Akrabalarının insanlara verdiği değer ölçüsü onu tetikleyen ve şekillendiren en büyük sebep olmuştu. Akrabaları, çevrelerinde ki fakir bilge insanlara kıymet vermek yerine zengin ancak yetersiz insanlara değer yükleyen bir profildi. Öyle ki zengin olduğu için kötü davranışlara sahip insanlar bile hürmet görürken fakir bilge insanlar çok değersiz kalıyordu onlar için. Kendi ailesi de fakir olduğu için annesi babası ve kendisi de aynı değersizliğe tabii tutulmuştu. Bu negatif ayrımcılık onu önce zengin olma hayali kurmaya daha sonrada bu zenginlik ile kabul görmeye itmişti. Ancak neyi kim için yaptığınızın önemi çok büyüktür. Bu yanlış düşüncedeki insanlara kendisini ispatlamasının onu mutlu etmeyeceğini anladığında kendisini önce biraz üzgün ancak daha sonra ise yeniden doğmuş gibi hissettiğini söyledi. Onlara kendini ispatlamak yerine onlardan uzaklaşmayı seçti. Şu anda gönüllü olarak insanlara yardım eden bir birey olarak hayatını devam ettiriyor.

Meslekler veya hayaller herkes için farklı olabileceği gibi önemli olan yansımasının nasıl olduğudur. Ters açıdan bakacak olursak, etkileşimi kabul etmeyip zıt yöne de evrilebiliriz. Ancak burada da gene kendimiz olamayız. Çünkü etkiye tepki amaçlı seçilen bir yoldur orası ve bize ait değildir. İçinde ispat ve kabul görme olan hiç bir hayal size ait değildir. Kendinize ait hayaller kurmak ve gerçekten mutlu olmak istiyorsanız cesur sorulara ve dürüst cevaplara hazır olmalısınız. Korkmayın bunları kendinize siz soracak ve siz cevaplayacaksınız. Günlük soru sormaktan tek farkı hep daha derine inmek için mücadele edeceksiniz. Size ait olduğuna inandığınız tüm hayalleri sorgulayarak buna başlayabilirsiniz. Şayet hayaliniz zengin olmak ise; neden zengin olmak istiyorum, zengin olduğumda beni mutlu edeceğine inandığım cevap gerçekten beni mutlu edecek mi, mutlu olacağımı düşünüyorsam neden bunlar ile mutlu oluyorum, bunları sevmemi sağlayan şey nedir?  gibi soruları kendinize yöneltmelisiniz. Özet olarak her bulduğunuz cevaba “neden” diye sormalı ve gerçekten nedenini bulduğunuzu anladığınız an soru sormayı bırakmalısınız. Bulduğunuz her ne olursa olsun temelinde bir ıspat ve kabul görme olduğunu fark edeceksiniz. Bu evrede kendinizi bir boşlukta hissedebilir daha sonra ise boşuna bir uğraş verdiğiniz hissinize kapılabilirsiniz. Bu korkacağınız bir duygu değil tam tersine kazandığınız yüksek farkındalığın size getirdiği aydınlanmanın ilk evresidir. Artık yaşamın tüm ipleri gerçekten sizin elinizde. Aldığınız cevaplardan ve yaşamış olduklarınızın pişman olmayın, bunların hepsini yeni kuracağınız size ait ve sizi mutlu edecek hayallere yürürken istediğiniz gibi evirebileceğiniz yapı taşlarınız olacak. Eski hayalleriniz sizi hırslı bir insana çevirmiş ise siz bunu azime çevireceksiniz. Hırs ile azim arasında ki en büyük fark biri yakarken diğeri yaşatır. Hırs bir ateş, azim ise oksijen gibidir.

Sosyal DNA’nıza işlenen kodları doğru yöne doğru evirdiğinizde her şeyin farklılaştığını ve mutluluk denen duygunun aslında sonuçtan ziyade süreçte olduğunu göreceksiniz. Şayet narsist değilseniz mutluluğun bireysel olmadığını hırslar ile yakalanamayacağını artık çok net görmeye başlayacaksınız. İspat ve kabul görme duygusundan kurtulduğunuz andan itibaren bireysellik kavramı sizin için içi boş bir toz bulutu gibi olacaktır. Eski hayalleriniz size ait olmadığı için hayatınızda sürekli eksiklik hissettiğiniz o parça artık tamamlanmış olacak. Eski amaçlarınız doğrultusunda bir zenginliğe ulaşmışsanız tabi ki bunu elinizin tersi ile itip “milyonluk arabasını satan bilge” gibi Hindistan dağlarına çıkmanıza gerek olmadığı gibi bunu yapmanızda yanlış bir davranış olacaktır. Bunun yerine elinizdeki imkânlarınızı artık gerçekten size ait olan hayalleriniz için bir araç olarak kullanmaya başlayacaksınız. Size ait olmayan bir amaç, artık size ait olana ulaşmak için bir araca dönüşmeli. Bu dönüşümü gerçekleştirebildiğinizde kendiniz için başlayan yolculukta ilk adımları atmış olacaksınız. Bu yolda size ait olan ancak bireysel olmayan bir felsefe ile yolunuzu aydınlatmanız gerekmektedir. Burada hem bireysel olmayıp hem de bize ait olan nasıl olabilir diye düşünebilirsiniz. Emin olabilirsiniz ki size ait olan büyük hayaller sadece size fayda sağlamayacak kadar kutsaldır. Bazı insanlar topluma fayda sağlayabilmek için enerjilerini, imkânlarını ve sonunda da kendilerini tüketirler. Bu durum başta bir fayda gibi görünse de aslında hem kendine hem de topluma büyük zarar vermektedir. Faydalı olmak için en iyi hislerle yola çıkan bu insanlar tükendiklerinde kendilerine ait olmayan bir hayatı yaşamak durumunda kalırlar. Elinde ki tüm imkânları bireysel düşünüp tükettiği için uzun vadede topluma sağlayacak olduğu tüm faydaları kendi elleri ile tek seferlik kullanmış ve harcamıştır. Bir örnek verecek olursak kalplerinde iyilik dolu olan ancak bireysellikten kurtulamamış bu insanlar elinde ki tüm imkânları tükettikten sonra topluma fayda sağlamak adına maddi bir borçlanmaya girebilirler. Bu borçlanmanın ödenebilmesi de istemeyeceği işlerde çalışabilir ve sağlayacak olduğu uzun vadeli tüm faydalardan uzak kalarak başkalarının hayatlarını yaşarken kendilerini bulabilirler. Son bir yaşanmışlıkla konuyu tamamlamak istiyorum. Bir kurban bayramı günü. Maddi yetersizliklerden dolayı kurban kesemeyen bir baba, konu komşunun verdiği bir miktar kurban eti ile evin yolunu tutar. Tam kapıdan içeri girecekken yaşlı ve düşkün bir kadın adamdan biraz et ister. Adam hiç düşünmeden elindeki tüm etleri bu kadına verir. Bu yaşanmışlığı belki tekrar başa alıp değiştiremeyebiliriz ancak bundan sonrasını değiştirebiliriz. Bu bir senaryo olsaydı etin bir miktarını kadına bir miktarını da evde bekleyenlere getirecek şekilde pay edip hem daha fazla fayda sağlamış hem de bireyselliğin önüne geçip imkânlarımızı tek seferde tüketmemiş olmayı yazabilirdik.

Size ait olduğunu düşündüğünüz ne varsa hepsi sorgu odasında kendinizle yüzleşmeyi ve o derin soruların sorulmasını bekliyor. 


Murat ÖZTÜRK.